27 Mart 2013 Çarşamba
En Sadık Dostlarımız
Hayvanlarla ilgili söyleyecek o kadar çok şey var ki. Dünyanın en günahsız canlıları onlar. Kibir, hırs, ihanet, çıkar, nefret, ayrımcılık nedir bilmez onlar. Karın tokluğuna severler, bağlanırlar bize. İnsanlardan farklıdırlar bu açıdan. Bizi biz olduğumuz için seven tek canlıdır onlar. Sevgiyi katıksız yaşarlar, iyi günde de kötü günde de yanı başımızda bulabiliriz onları, sadece iyi gün dostu değillerdir. Evet onlarla aynı dili konuşamayız. Onlar bir nevi birbirimizi sevmek için 'aynı' olmamız gerekmediğinin ayaklı timsalleridirler. Peki onların bizim için yaptıklarına karşılık biz onlar için ne yapıyoruz? Kendini hayvan haklarına adamış ya da en azından mahallesindekilere sahip çıkan siz hayvan severleri tenzih ederek cevap vereyim : Hiçbir şey. Sadece tüketiyoruz. Etini, sütünü, kürkünü, derisini. Sevgiye karşılık zulüm. Hayvanlara, birlikte aynı evreni paylaştığımız hayvanlara sadece 'kan ve gözyaşı' veriyoruz. Hiç unutmam bir gün hamile bir kediyi ezen adam sadece kendisine 'neden dikkat etmiyorsunuz?' diyen kadına cevap olarak 'merak etme bir gün sen de ezersin' demişti. O kadar içime oturmuştu ki. Sadece biz hamile kalıp, sadece biz doğurup, sadece biz anne olmuyoruz ki! İnsanın insana tahammül edemediği bir dünyada hayvanlara aşırı özen gösterilmesini kimse beklemiyor ancak onların 'yaşam hakkı'na neden saygılı olamıyoruz?! Hamile bir kadını ezmek suçsa kediyi ezmek neden değil? Sadece derdini anlatamadığı, 'sessiz kurban' olduğu için mi görmezden geliyoruz bu kadar çabuk? Yazık etmiyor muyuz sizce de onlara, haksızlık etmiyor muyuz? İnekleri yavrularından ayırıyor, sırf yumuşak et yiyelim diye hayvanları kıpırdayamayacakları kafeslere tıkıyor, sabah mis gibi süt içelim diye hayvanların ömrünü yarıya indiriyor, sırf kürklerini giyelim diye derilerini yüzüyoruz. Onlarsa kin tutmayıp bizi sevmeye devam ediyorlar. Mezbahada kesilmek üzere olan bir hayvan bile insanlardan bir dakika olsun nefret etmiyor. Ağlıyor, çırpınıyor ve kaderine boğun eğmek zorunda kalıyor. Bizse hem bedenlerine hem de yaşam alanlarına el koyuyoruz. Onlara karşı olan karşı konulamaz açlığımızla bedenlerine, taştan binalarımızla yaşam alanlarına el koyuyoruz. Onlarsa sokakta bizi gördükleri anda gelip ayağımıza sürtünmeye, sevgi göstermeye devam ediyorlar. En sadık dostumuz olmaya devam ediyorlar. Kin ve nefret taşımadan sevmeye devam ediyorlar bizi. Güzel, çirkin, zengin, fakir ayırmadan üstelik. Bizse onları çoktan 'yenilecek ve sevilecek' diye ayırmışız. Sizce hangimiz sevgiyi daha çok hak ediyoruz?
22 Mart 2013 Cuma
MUTLULUK
Mutluluk nedir? Bir
çocuğu gülümsetebilmek midir örneğin? Ya da sabah sevdiğimizin yanında güne
uyanabilmek mi? Ya da ihtiyacı olan birine yardım eli uzatabilmek mi? Ya da
birine özel olduğunu hissettirebilmek mi? Bunların hepsini karşılık beklemeden
yaparsak mutlu olabilir miyiz sizce? Karşılık beklemeden diyorum ama. Mutluluk
sadece almak değilse eğer, neden olmasın? Her şeyin bir karşılığının beklendiği
bu dünyada mutlu insanların sayısının gün geçtikçe azalmasının sebebi budur
belki de. Her şeyin karşılığını bekleyen
insanoğlu ufak şeylerden mutlu olmayı unutmuştur çoktan. Ve başka insanları
mutlu etmek istemeyecek kadar bencilleşmiştir. Böylece kendi mutluluğunun da
sonunu getirdiğinin farkında mı acaba insanoğlu? Oysa bencil olmayı bırakıp,
insanları önemseseydi, mutluluklarına ortak olabilseydi kendi mutluluğundan da
olmayacaktı. Bu nedenle mutlu etmeyi tekrar öğrenemedikçe bizler, mutluluğu umutsuzca
aramaya devam edeceğiz. Çünkü mutluluk tek kişiyle yaşanmaz, mutluluğu mutluluk
yapan paylaşmaktır. Kimseyi mutlu etmeyip ‘armut piş, ağzıma düş’ misali oturup
mutluluğu beklemek kimseye bir yarar getirmiyor ne yazık ki. O çocuğu
güldüremedikçe mutluluk yanımıza uğramayacak buna inanın.
16 Mart 2013 Cumartesi
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
SHAKESPEARE 18. SONE
Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
11 Mart 2013 Pazartesi
6 Mart 2013 Çarşamba
Mori Girls (Orman Kızları) Furyası
Çoğunuz ilk kez duyuyor olabilirsiniz ama ortaya çıktığından beri
takipçileri giderek artan, kabına sığmayıp taşan bir tarzdan bahsediyoruz. Adından da anlaşıldığı gibi şehrin
kirliliğinden, giydiği kıyafetleri herkesin üzerinde görmekten, kısacası ‘herkesleşmekten’
bıkanların başlattığı bir ‘moda’dan
bahsediyoruz. Hala aklınızda bir şey canlanmadı mı? En baştan anlatmaya
başlayalım o zaman.
Mori Kızları modası 2007’de Japonya’da ortaya çıktı. Mori Japonca’da orman
anlamına geliyor. Takipçilerinin amacı ‘ormanda yaşayan bir kız gibi’ görünmek.
Görünümleri doğal ve toprağı çağrıştıyor. İlham aldıkları hayali kişi : Honey
& Clover’daki Hagu karakteri. Gerçeği ise bu karaktere hayat veren oyuncu Yuu Aoi.
Bu tarz sadece bir moda değil aynı zamanda bir yaşam biçimi. Vintage
kıyafetleri, doğayı, anneannelerinin gardırobunu karıştırmayı ve bitki çayını
sevenler bu modada kendilerini bulacaklar. Tabi doğal görünüyorlar dedik ama bu
doğal görünüşü yakalamak da bir o kadar zahmetli. Peki bu kadar zahmete ne gerek var? Neden Mori
kızı olmak isteyelim? İşte size kısa kısa cevaplar. Birincisi; herkese
benzemek, şehrin ‘genel’ modasına uymak için zaten yeteri kadar zaman
harcıyoruz. Eğer zaten kendimize has bir tarzımızın olduğunu düşünüyorsak ve
bunda da iddialıysak o başka. Ama genel olarak pek tarz sahibi insan
göremediğimize göre, biz de Mori kızlarının felsefesine yakınsak bir denemekte
fayda var. Tarzımızla gözlerin üzerimizde olmasını istiyorsak onca zahmete
değer. İkincisi; Türkiye’de yapılmayan bir şeyi yapmış olmanın, ‘öncü’ olmanın
verdiği zevk. Ayrıca ‘mass consumption’ yani ‘toplu tüketim’ ürünleri kendimizi
kalabalıkta görünmez kılmaktan başka bir işe yaramıyor. Biraz aykırı
düşünüyorsak bunu tarzımıza da yansıtmakta fayda var.
O kadar Mori kızı deyip durduk. Niye bu modaya uymak
isteyebileceğimizden bahsettik. Geriye bir tek ‘nasıl’ Mori kızı olunurun
cevabını vermek kaldı. İsteyenler için 10 adımda özetleyelim J
1 - Hayat Biçimi : Hayatı,
kültürü, arkadaşlarınızı, doğayı,çayı, kısacası tüm evreni sevin ( ki Nayad Bal
severler zaten bu kategorideler, evrene pozitif enerji yollamayı severiz biz J ).
2 - Saç : Dalgalı, düz,
kıvırcık, topuz...saçınızı nasıl kullanıyorsanız kullanın yalnız doğal görünmesi
şartıyla. Saçlarınıza meyve ve çiçeklerle süslü tokalar da tutturabilirsiniz.
3 - Makyaj : Olabildiğince
sade olsun. Göz makyajınızda toprak tonlarını tercih edin. Yüzünüzü doğal
yollarla arındırın. Bitki özlü şampuanlar kullanın. Yanaklarda hafif pembelik
olsun.
4 - Doğru şekli seçin : Bedeninize
tam uyan kıyafetler giymek zorunda değilsiniz. Rahat bir hava yaratmak için
small giyiyorsanız medium, medium giyiyorsanız large kıyafetler alabilirsiniz.
5 - Doğru rengi seçin :
Beyaz, krem, bej, kahverengi, fil dişi renkler Mori kızlarının en popüler
renkleri. Bunlara zevkinize göre bordo, lacivert, koyu yeşil gibi renkler ilave
edebilirsiniz.
6 - Katman : Mori Kızı
olmanın en zor tarafı da katmanlı giyinmek. Basit tutun. Bir elbiseyle etek ya
da iki t-shirt kullanarak katmanlama işine başlayabilirsiniz. Ancak bu işi
yaparken bir sürü kıyafet kullanmak zorunda değilsiniz. En önemlisi her birinin
tek tek görünür olması.
7 - Yaratıcı Olun : Hiç Mori
kızı görmediğimize göre bu iş biraz da bizim yaratıcılığımıza kalıyor.
Diğerlerinden farklı olacağız diye başka bir ‘aynı kıyafeti giyenler’ furyası
başlatmanın alemi yok. Her birimiz birbirimizden farklı olabilir,
yaratıcılığımızı değişik şekillerde bu modaya ekleyebiliriz. Örneğin Nayad Bal’ın
pozitif yaşam dolu tasarımları tarzınıza mucizevi bir dokunuş getirecektir.
Nayad Bal’ın doğayı yansıtan tasarımları sizi diğer tüm Mori kızlarıdan farklı
kılacaktır J
8 - Alternatif Müzik Dinleyin
: Örneğin doğayı yansıtan müzikler, Kelt müziği, folk müzik ya da enstrümantal
müzikler Mori kızları arasında oldukça popüler.
9 - Dergi Okuyun : Yaşam
biçimizine uyan dergileri takip etmek hem size hem de entellektüel dünyanıza
önemli yenilikler getirecektir.
10 - Hayattan Zevk Alın : Bu
hepinizin de bildiği gibi sadece Mori Kızlarının değil Nayad Bal’ın da ana
felsefesi J Hayata özenle ve
sevgiyle yaklaşırsanız en küçük detaylardan bile zevk almaya başlayacaksınız.
Eveeet, Mori kızı olmak aşağı yukarı böyle bir şey işte. Eğer size uyduysa
ve siz de bir Mori kızı olmak istiyorsanız umarım size yol
gösterebilmişizdir. İstemiyor ve ben kendi
tarzımla mutluyum diyorsanız size bu
dünyayı sarmaya başlayan moda hakkında bilgi vermiş, yenilikleri takip etmenize
nacizane bir katkı sunmuş olalım. Kendinize iyi bakın ve Nayad Bal’sız kalmayın
diyerek de yazımızı sonlandıralım J
2 Mart 2013 Cumartesi
Gününüz ve ruhunuz aydın olsuuuun :)
Bugün kimileri için tatil kimileri içinse yeni bir iş günü. Sizin için hangisi olursa olsun ruhunuzdan güneşi eksik etmemeye bakın. En sıkıntılı ve mutsuz anlarınızda sevdiklerinizi, sizin onlara ve onların size ne anlam ifade ettiğini düşünün. Ruhunuzun güneşinin başkalarının ruhundaki kara bulutları dağıtmasına yardımcı olun. Umutsuz olmayın, başkalarının da olmasına izin vermeyin. Güneşiniz sadece sizi değil başkalarını da ısıttığı sürece değerlidir bunu unutmayın. Eğer siz de bizim gibi bugün yine işbaşı yaptıysanız bir kahve molası verip kara bulutlarınızı dağıtın ve güneşin tadını çıkarın :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)